Bugünlerde Mesut Barzani’nin ziyareti Türkiye gündeminde önemli bir yer tutmaktadır. Federal bölgenin İçişleri, Ticaret, Eğitim ve Doğal Kaynaklar Bakanları ile birlikte gelen Barzani Türk yetkililerle ticaret ve güvenlik başlıkları altında temaslarda bulundu. Cumhurbaşkanından Başbakana, Dışişleri Bakanından, parti yöneticilerine kadar Türkiye’de en üst düzeyde görüşmeler yaptı.
Barzani,
– Ziyaretinin Türkiye ve bölge ilişkileri açısından “yeni bir dönemin” başlangıcı olduğunu
– Görüştüğü BDP yetkililerine Kürt açılımına destek vermelerini
– Türkiye’nin Kürt bölgesinde en büyük ve en fazla firması bulunan ülke olduğunu dile getiriyor
Diğer bir açıdan,
– Kürt gazeteci olan Arif Zerevan’ın eski bir röportajında Barzani, Irak’a komşu olan ülkelerle ilgili olarak “Onlar, Kürdistan’ı sömürgeleştirerek dört parçaya ayırmışlar. Biz, kendi ülkemiz olan Kürdistan’ı birleştirmek istiyoruz.” diyor.
– Barzani yönetimi, Habur’dan geçen Türkmenlere her fırsatta zorluk çıkarıyor, bazılarını hukuka aykırı biçimde cezaevlerine atıyor ve Türkçe yayınların Habur’dan girişine engel oluyor.
– 1959’da gerçekleşen Kerkük Katliamı’nın baş aktörü, Mesut Barzani’nin babası Molla Mustafa Barzani “Kerkük Kürdistan’ın kalbidir” diyor, oğlu ise aynı sözleri yıllar sonra tekrar ediyor.
Dün söylenenler ve yapılanlar ortada. Bugün söylenenler belli, yapılacaklar belli değil. Bazı sorular ise kafaları bulandırıyor:
– Türk yetkililerin Barzani’yi karşılama biçimi neden değişti? Türkiye mi Türkmenlerden vazgeçti, yoksa Barzani mi Kürdistan hayallerinden?
– Barzani BDP’lilere Kürt açılımını “şiddetle” desteklemelerini söylüyorsa, içeriğini biliyor olmalı. O halde Barzani’ye anlatılanlar halka neden anlatılmıyor?
– “Yeni bir dönem” ile kastedilen nedir? Türkmenler bu planın neresinde?
– Kuzeydeki Türk firmalarının çıkarı, Türkmen çıkarlarının önüne mi geçiyor?
– Barzani’nin ORSAM’da ağırlanması Türkmenler açısından ne anlama geliyor?
Sonuca bakacak olursak, Türkmenler olarak politikamızı Türkiye ve Barzani’ye endeksli olarak belirlemeye devam ettikçe bu soruları sormaya devam edeceğiz. Oysa Irak’ta binlerce yıllık varlığı, mimari eserleri, köklü yayınları, sayısız şiiri, türküsü, hoyratı kısacası şanlı tarihi olan bir millet olarak rüzgarın estiği yöne sürüklenmek bize yakışmıyor.