2015-07-19
Bilindiği üzere Birinci Dünya Savaşı sona erdiğinde Musul hâlâ Osmanlı kuvvetlerinden 6. Ordunun elinde, Halep civarı ise Yıldırım Kuvvetleri uhdesinde idi. Mütareke müzakereleri sürerken 6. Ordu Komutanı Ali İhsan Paşa Musul güneyinde İngiliz kuvvetleriyle çarpışmaya devam ediyordu. Gaye İngilizlerin Musul’a girmelerine engel olmaktı. Mütareke şartlarına göre ateşkes esnasında kuvvetler neredeyse o bölgeler ellerinde kalacaktı.
Ali İhsan Paşa[1] yıllar sonra bu konuya ışık tutmak istese de gazetelere gönderdiği açıklama yayınlanmadı. O sıralarda Recep (Peker) Bey üniversitede İnkılâp Tarihi dersleri veriyor ve Cumhuriyet liderlerine aşırı bağlılığı nedeniyle Başvekil İsmet İnönü ile arası iyi olmayan Ali İhsan Paşa’ya çok sıcak bakmıyordu.[2]
Ali İhsan Paşa Malta’dan kaçıp kurtuluş savaşına katıldığında daha kıdemsiz olan İsmat Paşa (İnönü) ile yıldızı hiç barışmadı. Disiplinsizlik ve altları üstlere karşı tahrik suçlamasıyla İstiklâl Mahkemesine sevkedildi. Bu ithamlra kanaat getirmeyen Mahkeme üyeleri Mahkemenin yetesizliğine hükmedip konuyu iade etti. Ancak sonra tekrar İnönü baskısıyla Divan-ı Harb’e sevkedilip emekliliğe ayrıldı. Ali İhsan Paşa kırklı yıllarda tutaklanarak ta Nazilere yakınlık ve Turancılık gerekçesiyle hapse mahkûm edildi.[3]
Çankaya Arşivinde bulduğumuz üç belge bu konuya açıklık getirmekte ve en önemlisi Lozan müzakerelerinde konu edilen Musul meselesinin kaynaklandığı olaya ışık tutmaktadır. Belgelerde kullanılan üslup ve imla’ya dokunulmamıştır.
Birinci Belge: Ali İhsan Paşa’nın Recep Peker’e Mektubu:
“ İstanbul 17 Nisan 1934
Efendim
14 Nisan 934 tarihinde İstanbul Üniversitesinde verdiğiniz takrirde benden bahsettiğinizi 15 Nisan 1934 tarihli İstanbul gazetelerinde okudum. Buna karşı Milliyet, Cumhuriyet, Vakit, Akşam ve Son Posta gazetelerine gönderdiğim mektubun bir sureti melfuftur.
Cumhuriyet kanunlarına rağmen gazetelerin hiç biri mektubumu neşretmedi, herhalde zatıalinizden müsade almak isteyorlar.
Lutfen bu müsadeyi esirgemeyerek mektubumun aynen neşrini temin buyurmanızı rica ederim. Verdiğim tafsilata göre Büyük Erkânı harbiyede bulunması lazımgelen ve benimle İzzet Paşa[4] arasında cereyan etmiş olan şifreli muhabereleri tetkik buyurduktan sonra gelecek takririnizde bahsı yeniden tavzih ve tashih edeceğinizi ümit eylerim.
Cevabınızı bekler ve saygılarımı sunarım Efendim.
Mülga 1 ve VI ıncı Ordular Kumandanı
Ali İhsan”
İkinci Belge: Cumhuriyet Gazetesinin Cumhurbaşkanlığına yazısı:
Cumhuriyet Gazetesi Başyazarı Yunus Nadi bunun üzerine durumu Cumhurbaşkanlığı Umumi Katipliğine intikal ettiriyordu. Yazının metni şöyle:
“Cumhuriyet
Günlük Gazete İstanbul, 16 Nisan 1934
Hasan Rıza Beyefendiye
Cumhur Riyaseti Umumî Kâtip Vekili- Ankara
Muhterem Beyim,
Ali İhsan Paşanın gazeteye dercolunmayan bir yazısı suretini bağlı olarak gönderiyorum. İddiadaki cüretin şumul ve ehhemmiyeti dikkati calip mahiyettedir. Aynı yazı Baş Vekil Paşa ile Recep Beyefendiye de gönderilmiştir.
Büyük Reis Hazretlerine tükenmez saygılarımı arz eder, gözlerinizden öperim kardeşim.
Y. Nadi”[5]
Üçüncü Belge: Ali İhsan Paşa’nın mektubu:
“ Cumhuriyet Gazetesi Yazı İşleri Müdürlüğüne 15 Nisan 1934
Efendim
15/Nisan/934 tarihli nüshanızda Recep beyin bir gün evvel Üniversitede verdiği derste benim harbi umumi nihayetinde Altıncı ordu kumandanlığım esnasında mütareke tatbikatına ait hareketim hakkında bazı şeyler söylediği yazılıdır. Esasen bu yazılar diğer gazetelerde intişar eden ifadelere tamamen uymadığı cihetle Recep beyin ağzından çıkan lafları aynen anlamak mümkün olmadı. Mahaza matbuat kanununun verdiği hakka istinaden şu tavzihimin gazetenizin ayni sütununda dercini hürmetlerimle beraber rica eylerim efendim:
Ben Harbiumumî nihayetinde mütareke müzakereleri esnasında Altıncı Ordu kumandanı idim ve Musul şehri cenubunda İngilizlerle muharebe ediyordum. Yıldırım orduları Grup kumandanı Liman Fonsanders pş. Filistinde Şam üzerinden Halebe doğru ricat ediyordu. Almanların memleketimizi umumî surette terk mecburiyeti esnasında Yıldırım Orduları grup kumandanlığı yedinci ordu kumandanına tevdi olundum. Mütarekenin imzası sırasında Altıncı ordunun Musul ve Yıldırım ordularının Halebi elinde bulundurmasını vatanın menfaati namına elzem gördüğüm cihetle ben hiç kimseden emir almadığım halde kendi ordumdan yegâne ağır bataryam olan onbeşlik obüs bataryasını hemen kamyonlarla çektirerek Musuldan ve yolda olan makineli tüfekleride keza yoldan çevirerek Halebe Yıldırım Orduları emrine gönderdim ve mezkûr makama gönderdiğim şifreli bir telgrafta mütareke imzasından evel bizim Musulu ve kendilerinin de Halebi ellerinde tutmamızı faideli ad ettiğimden elimden gelen muaveneti icraya hazır olduğumu ve bu obus bataryası ile makineli tüfeklerden başka daha bir şey isterlerse hemen iş’ar buyurmalarını yazdım.
Mütareke oldu, Altıncı ordu Musul cenubunda durarak Musulu elinde tutuyordu. Yıldırım orduları Haleple Adana arasında çekilmişti. Altıncı ordu karargâhı Musulda, Yıldırım orduları Adanada idi.
Mütarekeden sonra İngilizler mütarekenameye istinaden bizim tarafta Musulu ve tekmil Mezopotamyayi ve garp taraftada Halepten başka Kilikyayi işgale kalkıştılar. Talep ettikleri Mezopotamya hududu dahilinde tekmil Irak, Elcezire ve Diyarıbekir dahil olup bu hudut Cizre ve Diyarıbekir ve Urfa şimalinden geçiyordu.
Altıncı ordu bu talebe mukavemet etti ve Musulu dahi terketmedi, İstanbul’da Sadrıazam ve Başkumandan vekili İzzet Pş.ya makine başında müracaatlarda bulundum. Neticede İngilizler harben değil mütarekenin maddelerine istinaden bu işgali yapmak istedikleri tarzında, tevile mecbur oldular. Biz buna da muvafakat etmedik, nihayet sevkelceyşe mühim noktaları işgal hakkındaki maddeyi ileri sürdüler. İzzet Pş. Hükümeti ile uzun muharebe neticesinde Musul için yeniden kan dökmekten içtinap zarureti karşısında İzzet Pş. Hükümeti Musulu terk etmekliğimizi kat’î surette ve bu suretle mütarekeden sonra bir Musul meselesi tahaddüs etmiş oldu ki mesele ancak beş altı sene sonra Millî Hükümet murahhası Fethi bey ile İstanbula gelen İngiliz murahhası arasında Kasımpaşada Bahriye sarayında akdedilen bir konferansta hal edilmiştir.[6]
Ben altıncı ordu kumandanı olarak ordumun başında daha beş ay kaldım. Erzurumdaki Dokuzuncu ordudan mada diğer orduların ve grupların kâffesi lağvedilerek kumandanları kâmilen İstanbula gitmişlerdi. İstanbulun askerî terhis hakkındaki mükerrer emirlerini bu efradı şümendöferle nakil cihetini bahane ederek, yapmadım ve elimde kalmış cüz’î kuvveti mütemadiyen fazla silâhların ve cephanelerin Diyarbekir ve Elaziz taraflarına sevk ve naklini temin için kullandım ve Musul şimalinde ve garbindeki mevzilerimizle bu vaziyeti setir ve muhafaza ettik. Bu silâh ve cephanelerin Millî mücadelede ne büyük bir menba teşkil ettiğini kimse inkâr edemez. Bu esnada İngilizler şarktaki altı vilâyeti işgal teşebbüsünde bulundular. Buna da mümanaat ettim. İngilizler beni ortadan kaldırmaktan başka çare bulamıyarak şarktaki İngiliz orduları kumandanı Mareşal Allenby İstanbula geldi[7]. Benim için Tevfik Pş. Hükümetini tazyik etti ve beni derhal İstanbula celbettirdi[8]. Altıncı ordu bu esnada yani şubat 1919 da lağvedilerek kalan kıtaat ile merkezi Diyarbekir olmak üzere 13.üncü kolordunun teşkili emrolundu ve beni İstanbul hükümetinin taltifkâr ağzıyla İstanbula celbeden İngilizler Haydarpaşa istasyonunda 2 Mart 1919 da tevkif ile Maltaya sürdüler[9]. Bu esnada dokuzuncu ordudan mada diğer ordular kumandanlarının kâffesi çoktan İstanbulda bulunuyorlardı ve İngilizler bunlara ilişmemişlerdi. Seferberlikten evel Erkânıharp mektebinde talebemden olan Recep beyi, ben umumî harpte üçüncü ordu karargâhında mülhak mülâzim ve ben Maltadan İngiliz esaretinden kaçıp 1921 de Anadoluya İstiklâl mücadelesine iltihak ettiğim zaman Yüzbaşı ve Ankarada B.M.M inde Başkâtip olarak görmüş idim. Tabii Recep beyin o zamanki mevki ve vazifeleri icabı bu Musul meselesi hakkında fazla malûmatı olamazdı. Ancak bugünkü Recep beyin üniversitede bu işler hakkında ders verirken Büyük Erkânıharbiyedeki vesayiki daha iyi okuyup mütalea serdetmiş olmasını tahmin ederim. Maksat, tabii bugün vatan için tamamile faidesiz münakaşa çıkarmak değil, tarihi hakikatı tenvirdir. Bunun için bu mesele hakkında hafızamda kalan şeyleri bu münasebetle yazıp tavzihi faideli adettim efendim.
Umumî Harpte Altıncı Ordu ve İstiklâl
Mücadelesinde Birinci Ordu Kumandanı
ALİ İHSAN”
Kayıt Numarası: A- IV-14
D- 61
F- 54-16-17
————————————————–
[1] Ali İhsan Paşa (Soyadı Kanunundan sonra Ali İhsan Sabis) 1882 yılında İstanbul’da doğmuş ve 1957 de yine İstanbul’da vefat etmiştir. Birinci Dünya Savaşında Osmanlı ordusunda önce Kafkas Cephesi, sonra Irak Cephesi komutanı, Kurtuluş Savaşında Garp Cephesi komutanıdır. 1954 yılında Demokrat Partiden 9. dönem Afyonkarahisar milletvekilliği görevini üstlenmiştir.(E.H)
[2] Recep Peker ( 5 Şubat 1889-2 Nisan 1950). Recep Bey Kurmay Subay, Kütahya ve İstanbul Milletvekili, Maliye, Bayındırlık ve İçişleri Bakanlığı da yapmıştır. 7 Ağustos 1946- 10 Eylül 1947 arasında da Başbakanlık görevini üstlenmiştir. 1934 yılında Recep Peker Cumhuriyet Halk Fırkası Genel Sekreteri idi ve Üniversitede İnkılâp Dersleri veriyordu.(E.H)
[3] Hulusi Turgut’un derlediği ve bu döneme ışık tutan “Atatürk’ün sırdaşı Kılıç Ali’nin Anıları” kitabı, Türkiye İş Bankası Yayınları, 16.Baskı, 2014, s. 387-389 (E.H)
[4] İzzet Paşa(Furgaç) (1864-1937) Osmanlı ordusunda bir çok cephede savaşmış, Dünya savaşının son günlerinde 7 Ekim 1918 tarihinde Talat Paşa’nın istifasından sonra Sadrıazamlığa atanmış ve Harbiye Nazırlığını da üstlenmişti.(E.H)
[5] Yunus Nadi (1879-1945) Cumhuriyet Gazetesini kuran bir gazeteci ve siyasetçidir. Osmanlı Meclis-i Mebusan’ında Mebus ve TBMM’de 6 dönem Milletvekilliği yapmıştır. Gazeteci ve sonradan Cumhuriyet Gazetesinin Başyazarı olan Nadir Nadi Abalıoğlu’nun( 1908-1991) babasıdır. (E.H)
[6] Türkiye Biyük Millet Meclisi Başkanı Fethi Okyar ( 1880-1943) ile İngiltereyi temsilen Sir Percy Cox (1864- 1937) arasında şu anda Kuzey Saha Deniz Komutanlığı olan Bahriye Nezaretinde yapılan görüşmeler Haliç Konferansı adıyla anılır.(E.H)
[7] Edmund Allenby (1861-1936), 1. Dünya savaşında Britanya Mareşali, Filistin ve Suriye’deki harekâtı yönetti ve Kudüs’ü zabtetti.(E.H)
[8] Ahmet Tevfik Paşa (Ogday) (1845-1936) 11 Kasım 1918 – 3 Mart 1919 ve 21 Ekim 1920 – 4 Kasım 1922 tarihleri arasında Sadrıazamlık yapmıştır. (E.H)
[9] Bazı kaynaklar 23 Şubat 1919 tarihinde Konya’da tutuklanarak Malta’ya sürgüne gönderildiğini yazar. Bunun doğru olmadığını bu açıklamasından anlamış bulunuyoruz. (E.H)
Kaynak: bizturkmeniz.com