Divan şiiri geleneği içinde zirveye çıkmış olan Fuzûlî ( ? – Kerbelâ, 1556), Türk edebiyatı tarihi içinde müstesna bir yere sahiptir. Türkçesinin güzelliği sayesinde dilden dile, elden ele dolaşan şiirleri, dönemin imparatorluk coğrafyasında büyük yankı bulmuştur. Yazma divanları en fazla çoğaltılan ve yayılan şairlerin başında gelmiştir. Geçen 20. yüzyıla kadar, Fuzûlî’nin divanını ezbere bilen ve onu bir hikmet kitabı sayan yüzlerce hayranı ve meraklısı görülmüştür. Bütün bu özelliklerinden dolayı Fuzûlî, bütün devirlerin içinde Türklüğün yetiştirdiği en büyük şairlerden biri kabul edilmiştir.
Türkçe’nin en lirik şairi olan Fuzûlî, Irak-ı Arab’da doğup büyümüş ve ömrü boyunca Irak dışına çıkmamıştır. Doğum tarihi belli olmayan Fuzûlî’nin Ahdî’ye göre, H. 963 (M. 1556) yılında taundan öldüğü kaydedilmiştir. Süleyman Faik Efendi Mecmuası’nda verilen bilgilere göre şair Kerbela’da toprağa verilmiştir. Fuzûlî’nin mezarı Peygamber Efendimizin torunu Hz. Hüseyin’in türbesinin kıble kapısının az ilerisindeki binada bulunuyordu.
1960’lı yıllarda Türkiye ve Irak arasında yapılan kültürel anlaşma gereği, Fuzûlî’ye yakışır bir türbenin yapılmasını Türkiye hükümeti üstlenecek, buna karşılık Irak hükümeti de Arap şairi İmreü’l-Kays’in Ankara’daki mezarını yapacaktı. Protokol gereği Eylül 1970 tarihinde teknik incelemeler yapmak ve proje hazırlamak üzere Bağdat’a gidilmiş ve görüşmeler yapılmıştır. Ancak daha sonra bu hususta uygulamaya dönük somut adımlar atılmamıştır. Böylece yıllar yılları kovalamış ve mezar projesi hakkında her hangi bir gelişmeden kimsenin haberi olmamıştır.
Fuzûlî’nin türbesi 1984 yılının sonbaharında “yol genişletme” gerekçesiyle dozerlerle kuşatılmış ve birkaç dakika içinde yerle bir edilmiştir. Yıkımdan bir gün önce, Fuzûlî’nin mezarı açılmış ve şairin kemikleri bir kutuya konularak o civardaki Sultaniye Mescidine taşınmıştır. Daha sonra bu mescit de yıkılmış ve Fuzûlî’nin kutu içindeki kemikleri, mescit müştemilatında bekçinin yattığı odaya konmuştur.
Bu işler sessiz sedasız cereyan ederken, bazı gazeteciler Fuzûlî’nin mezarının üzerine yapılan otobanın fotoğraflarını yayınlayınca, kamuoyunda tepkiler baş gösterdi. Fuzûlî’ye Sovyet Rusya sahip çıkmak istedi. Sovyetlerin bir cumhuriyeti olan Azerbaycan’ın millî şairi kabul edilen Fuzûlî’nin kemiklerinin Bakü’ye gönderilmesi istendi. Bu sefer Irak hükümeti nezdinde Fuzûlî kıymete bindi ve Arap şairi olmasa bile Fuzûlî’nin Iraklı bir şair olmasından dolayı kemiklerinin dışarıya verilmeyeceği bildirildi. Böylece Irak bu talepleri geri çevirdi.
Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra bağımsız bir devlet olan Azerbaycan bu işin peşini bırakmadı ve birkaç kez Irak’a heyet gönderdi. Azerbaycanlıların isteği üzerine Irak 17 Eylül 1994 tarihinde Bağdat’ta bir “Fuzûlî Kongresi” topladı. Elçin Efendiyev başkanlığında Bağdat’a giden 128 kişilik Azerbaycan heyeti 3 gün süren kongreden sonra Fuzûlî’nin mezar işini tekrar gündeme getirdiler ve bu iş halledilmeden Bağdat’tan ayrılmayız dediler. Azerî heyetinin işgaline uğrayan Irak Kültür Bakanlığı, sonunda mezar yapımı için söz verdiyse de, Azerbaycan heyeti “mezarın yerini de biz tespit edeceğiz” dediler. Hz. Hüseyin’in türbesini çevreleyen camiin kıble girişindeki elyazmaları odası uygun görüldü ve Fuzûlî’nin kemikleri oraya gömüldü. (Murat Bardakçı, Hürriyet, 23 Aralık 2001)
Fuzûlî’nin Anıt Mezarı
Türk dünyasının paylaşılamayan şairi Fuzûlî’ye, 1970’lı yıllardan beri mezar yapımı gündeme gelmişti. Bu projenin Türkiye tarafından yapılmasının, aynı zamanda iki komşu ülkenin dostluk ilişkilerini daha da pekiştireceği muhakkaktır. Bu düşüncelerle Irak’taki Türkmen milletvekilleri, Fuzûlî’nin şanına yakışır bir anıt mezar yapılmasını Bağdat’taki yetkili siyasilerle görüşmüşlerdir. Projenin ele alınması işini onlar da istemişlerdir. Böylece Fuzûlî’nin anıt mezar projesinin Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi tarafından hazırlaması önerilmiş ve bu husus kabul görmüştür.
Anıt mezar Kerbela şehrinin merkezdeki sıkışık dokusu içinde değil de, daha açık ve kolay ulaşılabilir bir arsa üzerinde tasarlanması önerilmiştir. 800 metrekarelik bir arsa üzerinde tasarlanan anıt mezar, üç ana bölümden oluşmaktadır.
Birinci bölümde ele alınan türbe, sekizgen planlı yarı kapalı bir mekân olarak düşünülmüştür. İkinci bölüm 20-25 kişilik bir namazgâh ve bunu tamamlayan sekizgen bir şadırvandan ibarettir. Üçüncü bölüm ise türbe ile namazgâh ve şadırvanı da içine alan bir tören avlusudur. Projenin ana elemanı olan sekizgen türbenin 5 kenarı kapalıdır. Kapalı kenarlardan kıble yönünde olanı penceresiz, diğer 4 kenar ise pencerelidir. Tören alanına bakan 3 kenar ise açık bırakılmıştır. Bu açıklık özellikle şairin ünlü beytinde dile getirdiği:
Ne yanar kimse bana ateş-i dilden özge
Ne açar kimse kapum bâd-ı sabâdan gayrı
Yani “gönül ateşinden başka kimse bana yanmaz; sabah rüzgârından başka da kapımı açan olmaz” sözlerinden esinlenilerek türbe kapısız açık bırakılmıştır. Böylece Fuzûlî’nin gönlü gibi, kapısı da herkese açık tutulmuştur. Yukarıda verilen beyit de türbenin içinde kıble duvarının üzerine kabartma olarak hâk edilecektir. Türbemin üst örtüsü dairesel kubbe yerine sekizgen geometrik kubbe biçiminde sade ve yalın bir ifade ile tasarlanmıştır. Aynı örtü biçimi daha küçük boyutta tasarlanan sekizgen şadırvan için de düşünülmüştür.
Malzeme
Türbenin tamamı brüt betondan bir heykel gibi tasarlanmış, üst örtü, duvar ve korkuluklar da aynı malzeme ile inşa edilecektir. Basamaklar, rampa ve zemin döşemesi taş kaplama (küp granit taşlar da olabilir) olması tercih edilmiştir. Ancak 10 cm. yüksek tutulan namazgâhın zemini için, taba renkli terracota (pişmiş toprak) döşeme malzemesi uygun görülmüştür.
Türbenin ortasında şairin kemiklerinin gömüleceği simgesel mezar ve baş taşı yer alacaktır. Baş taşında Fuzûlî’nin künyesi yazılacaktır. Pencereler için de geleneksel motifli demir döküm şebekeler önerilmiştir. Tören alanında 3 bayrağın asılacağı yine bir 10 cm. yükseklikte bir set olacaktır. Mezar anıtının çevresi yeşillendirilecek, belirli yerlerde alçak boyutlu ağaçlar dikilecektir. Yalın ve sade bir anlayışın egemen anıt mezar projesinin gerçekleşmesi, yeryüzünde Türkçe konuşan 200 milyonun üzerindeki Türk dünyasının ortak dileğini yansıtır.
Hayırlara vesile olması dileğiyle bu anıt mezar, aynı zamanda barışın ve kardeşliğin de simgesi sayılır. Başta Irak ve Türkiye halkı olmak üzere, Fuzûlî sevgisinin bütün bir İslam dünyasının da gönlünü birleştirmesi dileğiyle…
Kaynak: kerkukvakfi.com