Genel Manzara
İki alanda Irak, dünya rekorlar kitabına girebilir. İlki bir savaş olmadığı halde patlamalarda ve olaylarda ölen masum insanların sayısında, ikincisi de seçim bittiği halde hükümeti kuramama süresinde. Birleşmiş Milletlerin Raporu dünyanın en tehlikeli ülkesi olarak Irak’ı ve güvenliğin en az olduğu şehir de Bağdat’ı göstermektedir. En kritik anda ABD askerleri Irak’tan yavaş yavaş çekilmeye başlarken, arkasından bir milyonu aşan sivil ölü, birkaç milyon dul ve yetim, birkaç milyon yurtdışına kaçmış mülteci, bir o kadar da yurtiçinde yer değiştirmiş kaçkın bırakmıştır. Can güvenliği yok, elektrik yok, su yok, alt yapı yok, belediye hizmetleri bitmiş durumdadır. Kuzey bölgesinde kurulan yerel Kürt bölgesi hariç her yer harap, her yer viranedir. Gün geçmiyor ki bir patlama olmasın ve neticesinde onlarca kişi ölmesin.
Günlük hayat mücadelesinin içinde boğuşan her Iraklının aklına şu soru geliyor: Kuzey Irak, Irak bütününün bir parçası ise, niye orada bir patlama olmuyor, niye elektrik ve su kesilmiyor niye işsizlik yok? Eğer Kuzeyde güvenliği Peşmergeler sağlıyorsa ve Irak bütçesinden de maaş alıyorsa, niye Irak’ın diğer bölgelerinin asayişini de sağlamıyorlar? Eğer bütün patlamaları terör örgütü El-Kaide düzenliyorsa, neden Kuzey Irak’ı hedef olarak seçmiyor? Neden işsiz Araplar Kuzeye çıkıp en azından orada iş yapan Türk firmalarında çalışma imkânı bulamıyorlar? Bunun gibi yüzlerce soru sormak mümkündür. Aslında bu açık bir paradoks olarak görülebilir. Bu paradoksun sadece siyasi yönü yoktur, sosyal ve ekonomik boyutu da yabana atılmayacak kadar önemlidir. Bir Iraklının aklından bu sorular geçerken, Bir Türkiyelinin aklından da şu soru geçmelidir: Bu paradoksun oluşmasında Türkiye’nin bir sorumluluğu yok mudur?
Hükümet Kurma Komedisi
Gelelim hükümet krizine. 7 Mart seçimleri üzerine takriben 7 ay geçtiği halde hükümet hâlâ kurulamadı. Önce bu krizin sebeplerini irdeleyelim sonra da sonuçlarını tartışalım. Her şeyden önce Irak’ta hiçbir zaman bir liste ya da parti tek başına iktidar olamamıştır ve olamayacaktır. Yani Irak, hayat boyu koalisyonlarla idare edilmeye mahkûmdur. Çünkü anayasa ve seçim kanunu bu esasa göre kurulmuştur. Yani amaç, Irak’ın biriken sorunlarını çözebilecek bir hükümet kurmak değil, amaç bütün siyasi grupların temsil edildiği bir hükümet oluşturmak olmuştur. Bu demektir ki, hükümetlerin hiç birisi Irak’ın sorunlarını çözemeyecektir. Çünkü bugüne kadar üç hükümet kuruldu; üçünün de başbakanı, bakanlarının, başbakanın sözünü değil, mensubu oldukları siyasi grupların çıkarlarını kollamalarından şikâyet etmiştir. Yani kurulan her üç hükümetin de mecliste muhalefeti olmamıştır. Çil yavruları büyüklüğünde bol partili bir meclis, ama hepsi de iktidardan bir pay beklemektedir. Böyle bir demokratik sistemin emsali sanırım dünyada yoktur.
Bilindiği gibi dört siyasi kütle içerisinde en çok milletvekili çıkaran Allavi’nin listesi El-Irakiye olmuştur. Bu durumda hükümet koalisyonlu olsa da başbakanın Allevi olması gerekir. Ancak, başta İran olmak üzere Allavi’ye karşı olan birçok cephe var. Bunların çoğu içerideki Şii gruplarıdır. Çünkü Allavi’nin listesi daha çok Sünni, laik ve anti-federatif görüşte olanları temsil etmektedir. Aleni olmasa da Türkiye de Allavi’nin hükümeti kurmasını istemektedir. En azından seçim sonuçları bu istikamette tecelli etmiştir. Ancak Türkiye’de bazı mikro taraftarlar Allavi’nin desteklenmesini engellemek istemektedir. Çünkü Kürt siyasi grupları mevcut üç Arap siyasi kitle içerisinde en az tercih ettikleri siyasi lider Allavi’dir. Bunun da ana sebebi Allavi’nin Kerkük sorunu konusundaki görüşü, Kürt siyasi gruplarının görüşüne ters düşmesidir.
Son Gelişmeler ve Türkiye
Bu yazı kaleme alındığında El-Hekim, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Adil Abdulmehdi’yi başbakan adayı olarak göstermiştir. Gariptir ki Abdulmehdi, bir basın toplantısı düzenleyerek aday gösterilmesine rağmen, grubunun hükümet kurma konusunda kendisine bir program ya da yol haritası göstermediğini dile getirmiştir. Dikkat edilirse El-Hekim, Abdulmehdi’yi aday göstererek “denenmemişi deneme” yolunu seçmiştir. Çünkü Allavi, Maliki ve Caferi üç hükümete başbakanlık yaptılar ama hiç birisi başarılı olmadı. Şimdi, ehveni şer niteliğinde Abdulmehdi’yi denemeye çalışıyorlar. Bu durumda Abdulmehdi daha da başarısız olacaktır. Çünkü o da bütün siyasi grupları kucaklayacak bir hükümet kurmaya çalışacaktır. Ayrıca Abdulmehdi, diğer üç denenmiş başbakana nazaran Kürtlere meyilli, daha az bilgili, tecrübesiz ve yaşlı bir kişidir. Dolayısıyla ötekilerden daha başarılı olma ihtimali yok denecek kadar az ve liderlik vasfı olmayan bir kişidir.
Görünen o ki Irak iyiye, istikrara, sükûnete doğru değil; kötüye, kaosa, belki de bölünmeye doğru gidiyor. Siyasi grupların amacı Irak’ın biriken siyasi sorunlarını çözmek değil, hükümet pastasından nasıl bir pay alacaklarıdır. Kimse, 4–5 yıl sonrasını değil, herkes bugünü düşünüyor. Bundan komşu Arap ülkeleri rahatsızlık duyduğu gibi Türkiye de rahatsızlık duymalı ve bunu dile getirmelidir. Türkiye dış politikasında Filistin meselesine ilgi gösterebilir; bunun için İsrail’le ilişkisini gözden geçirebilir. Diğer taraftan BM Güvenlik Konseyi’nde İran’a karşı ambargo uygulanmasında ret oyu kullanarak İran’a da destek çıkabilir. Ama Irak konusunda olumsuz gelişmelere seyirci de kalmamalıdır. Bugün Dışişlerimizin başında Irak meselesini ve özellikle de Türkmen sorunlarını çok iyi bilen bir bakan bulunmaktadır. Bu bilgi bir kuvve ise, fiiliyata dönüştürülmelidir. Bu konuda Hariciye bürokrasimiz yönlendirilmelidir. Kısacası Irak gündemden düşmemelidir. Türkiye’nin son aylardaki Irak siyaseti zayıflamış ve gevşemiştir. Bugün Pakistan halkı sel felaketinden ne kadar etkileniyorsa, (Yerel Kürt Bölgesi hariç) Irak halkı da patlamalardan, istikrarsızlıktan ve işsizlikten o kadar muzdariptir.
Türkiye, Irak konusunda daha aktif ve belirleyici olmalıdır.
KARDAŞLIK 47