Bu başlıkla Temyiz mahkemesi emekli üyesi Ahmet Nazif, Lozan’da Sertac-i mefharetimiz İsmet Paşa Hazretlerine hitabıyla başlayan bir mektup göndermiştir. Rumî 17 Kanun-i Sani [1]339 tarihli mektup, görüldüğü gibi 17 Ocak 1923 tarihinde yazılmış ve Cenevre’de Lozan müzakereleri başladığında o müzakerelerde Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümetini temsil eden İsmet İnönü’ye yazılmıştır. Artık tarihe mal olan bu konuyu sadece tarihî belgeleri görmek çabasıyla verdiğimizi tekrar ifade etmek isterim. Bunun dışında başka bir sebep aranmamalıdır. Müzakerelerde Türkiye tezini desteklemek ve yeni argümanlar takdim edilmek üzere yazılan rapor şöyledir: “Musul ile Bağdat arazisinin vahdeti coğrafya irae etmiş iddiasına karşı kaleme aldığım şu müdafaanamenin hak-i pâyi âlilerine takdimini fırsat-ı hamiyyete mürettep bir vazifeyi vataniyye addeyledim. El-Cezire: Diyarbekir’in şimalinde bulunan maden kurbundaki Dicle menbaından Kurna’ya kadar 1600 kilometre bir tûl cereyanı takip eden arazi Mabeynelnehreyn demektir. Dicle nehrinin sol sahillerine vaki olan arazi-yi şimaliye ki Kerkük ve Süleymaniye livalarıyla bir kısım vilayât-ı şarkıyye dağları ve sath-ı mailleridir. Bunlar da şimali El-cezire tevabindendir. El-cezire şimal ve cenubî şerait-i halde Musul tabiiyyesi ve teşkilat-i arziyyesi muhtelif kıtalardan teşekkül eder. Musul vilayeti Irak’a en yakın bir kıta iken ahval-i havaiyye ve mahsulat-i arziyye itibarıyla pek mühim bir fark irae eder. Ez cümle Irak’ta derece-i hararet altmışa kadar yükseldiği halde Musul’da otuz sekizi geçmez. Bu kıtalarda meskûn ahalinin ihtilafı örf ve adatı da vahdet-i coğrafiye iddiasının aksini ispat etmektedir. El-cezire şerait-i tabiiyyesine göre öteden beri ikiye ayrılmış. Şimal kısmına Musul vilayeti dahi dahil olduğu halde “Amedât“, Irak denilen cenup kısmına “Semmer“ denilmiştir. Bu taksim hem tabiat-i arziyye hem oralarda meskûn ahalinin uruk-i asliyesine muvafık bir taksim-i tabiidir. Eski Türkler yerinde icrayi hükümet yapan Asurîlerle Irak hududu dahilinde bulunan Kildanîler bile ona göre hudud-i siyasilerini muhafaza eylemişlerdir. Bütün El-cezire krallarının imparatoru olan Hamurabi diyor ki: “Ben Amedât ve Semmer kıtalarında nehirden su alacak kanallar açtırdım ve bu sularla araziyi ziraata salih bir hale koydum”. Bu ibareyi ihtiva eden amud-i haceri elyevm Berlin müzesinde mahfuzdur. 42 asır evvel yazılmış olan bu kitabe de delalet ediyor ki Musul ile Irak başka başkadır. El-cezire’nin ikiye taksimini sarahaten beyan eden şark muarrihlerine gelelim. El-Cezire’nin hudud-i şimaliyesi Dicle nehrinin menbaine muhazi olan Malatya livasının alt taraflarından başlayarak Fırat sahilinde vaki “Hit“ kasabasında ve Hit’e şarkan muhazi olan “Tikrit“ kasabasının alt taraflarında nihayet bulur. Ekser Muarrihin El-cezire’yi bu suretle taksim etmiş oldukları halde bazıları şimali El-cezire’nin hadd-i cenubisini daha aşağılarda bulunan ve Fırat nehri sahilinde mevcut olan “Felluce“ kasabasına kadar temdit ederler. Felluce “eski Bağdat“ denilen ve “eski Kufe“ dahi tesmiye edilen “Enbar“ şehr-i kadimine pek yakın bir kasabadır. Bazıları Samerra’nın üst taraflarındaki şehir harabelerine eski Bağdat demekte iseler de burası hülefayi Abbasiye’den Mutasım zamanında vücuda getirilmiş bir karargâh-ı askeridir. Bu cihet sıhhat-ı müsellem bir vesikaya müstenit değildir. Şimali El-cezire’yi Arap muarrihleri “Diyarbekir“, “Diyar-ı Muzar“, “Diyar-ı Rabia“ namlarıyla üçe taksim etmiş oldukları gibi cenubi El-cezire’yi dahi Irak-i Arap namıyla “Sevad“, “Batayıh“, “Abadan“ isimleriyle kezalik üç kısma ayırmışlardır. Diyar-ı Bakir, Diyar-ı Bekir vilayeti muhteviyatıdır, Diyar-ı Muzar Urfa livasıyla eski Rakka eyaleti arazisidir. Diyar-ı Rabia dahi Musul vilayetini ihtiva eden arazi demektir. Amedât Türkleri bir vakitler buralarda hükmeden Kordhu ve Heybet Türkleri dahi Asurîlerle Kildanîlerden evvel bu kıtalarda icra-i hükümet ediyorlardı. Musul Selçukluları ile Artuk’lar binlerce sene sonra buralara gelmişlerdir. Şimali El-cezire dahi Musul’da derece-i hararetin Bağdat’tan yirmi iki derece düşen bilad-i mutedileden olmasına ve bu havalinin Diyarbakır ve Urfa’ya iktisaden marbut bulunmasına göre Irak ile Musul arasında vahdet-i coğrafya tassavuru imkân haricindedir. Diyarbakır ile Urfa dahi dâhil oldukları halde Erzurum, Mamurat El-Aziz, Van, Bitlis vilayat-i şarkiyyesinin yüzbinlere baliğ ağnam ve hayvanat-ı sağiresinin kışın Musul havalisinde barındıkları nazar-ı dikkate alınacak olursa Musul’un Irak’a rabtı vilayat-ı mezkureyi ölüme mahkûm etmektir. Lord Curzon’un itirazan kendisine verilecek cevapları Hasan Beyefendinin tesri-i hareketi itibarıyla yetiştiremediğime beyan-ı teessüf ederim. Mahkemeyi Temyiz Azalığından Mütekait Ahmet Nazif” Ahmet Nazif bu argümanları zenginleştirmek için Türk murahhası İsmet Paşa’ya yeni bir rapor da vermiştir. Onu da başka bir sayıda görelim. Kaynak: Kardaşlık 72. Sayı